T.C
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
GAZİ EĞİTİM FAKÜLTESİ
ORTA ÖĞRETİM SOSYAL ALANLAR EĞİTİMİ BÖLÜMÜ TÜRK DİLİ ve EDEBİYATI
ÖĞRETİMİ ANABİLİM DALI
HAZIRLAYAN : Ziver İLHAN
Öğretim Yılı : 1999-2000
Bu çalışmam zaman içerisinde
olgunlaşarak son şeklini almıştır. Başlangıçta ne yapacağım da belli değildi.
Ama şathiyelerdeki semboller ilgi odağımı oluşturuyordu. M.Tatcı Hocam’ın bunda
büyük rolü vardır. Dağınık ders notları, ayak üstü sohbetlerde çıkan komik
laflar ve buluşlar; şathiyelerdeki üsluba paralel bir konum teşkil eder.
Çalışmayı daha çok fişleme yöntemiyle hazırladım. Zaman
ilerledikçe şathiye örneklerinde değişik motif ve sembollerle karşılaşıyordum.
Önce değişik şairlere ait şathiye örneklerini sırasıyla inceledim. Her motif
fişlere kodlandı. Örnekleri çok önem verdiğim fakat çokça kullandığımdan daha
sonra genel bir değerlendirme yapmayı düşündüğüm motifler ortaya çıktı. Bazen
hiçbir gruba veya alana koyamadığım motifler ortaya çıktı. Bunlara da “özel
terimler” tanımlamasını yaptım.
Bu çalışmanın en zor tarafı belki de “ilham” tarafıdır.
Böyle değişik bir edebi tür karşısında kesinlikle kayıtsız kalamazdım. Bu şiir
türü, bana büyük bir hayat felsefesi sunuyordu. Başlı başına bir üslubu
sahipti. En büyük özelliği de bir “eğitim alanı” nı teşkil etmesiydi. Elbette
herkes farklı oranda bu eğitimden pay ve tat alacaktı. İşte tam bu noktada
şathiyelerin özünü, ruhunu işlemeye başladığımı fark ettim. Yoksa ilham
beklemeye gerek yoktu. Bir şeyler yazılıp geçilirdi.
Fişlemeden sonra sıra bu motifleri yorumlamaya ve açıklamaya
gelmişti. Önce motif gruplarını oluşturdum. Sonra bunlar arasında bir sıralama
yaptım ve ilk sırayı “Hayvanlar” aldı. Bu çalışmamda üzerinde durulan iki ana
başlık oluştu.
1.
Hayvan
sembolleri
2.
Coğrafi
terim ve yer olarak tanımlanabilecek semboller
Aslında diğer
tüm motif (sembol) gruplarını inceleyecektim. Fakat maalesef yetiştiremedim.
Öyle umuyorum ki bu diğer motiflere daha değişik bir çehre vererek gelecek
çalışmamda bilim alanına sunacağım.
Bilim, gerçek
ile görünen arasındaki farkı azaltmalıdır. Bu, bence de onun biricik amacıdır.
Edebiyat bilimi içinde henüz nereye oturtulacağı kesinleşmeyen şathiyeler için
de bu böyle olmalıdır. Şathiyeler hakkında göz ardı edilmemesi gereken bir
diğer noktada şudur: Her ne kadar hakkında tanımlamalar yapıldıysa da bu
çerçevelere sığmamaktadır. Ayrıca bu tanımlamalar, şathiyeler hakkındaki
incelemeleri de yönlendirmektedir. Ben
ise çalışmama başlarken bundan sıyrılmaya çalıştım. Motiflerden hareketle
üslubu anlamaya çalıştım, duygulandım. Fakat çelişki şurda ki, bu üslup ve
anlam kendine has felsefeyi hem ipucu vererek ifşa ediyor hem örterek bir kaçma
eğilimi gösteriyordu. Bunu da en çok şakacı ve sıradan bir insan üslubuyla
yapıyor. İşte ben tüm bunların ortasındaki farkı azaltma savaşı verdim, çok
komik anlar yaşadım.
Elimde taslak
olarak bu motiflerden hareketle oluşturulacak senaryolar var. Fakat üzerinde
yoğunlaşmadan edebiyat dünyasına kazandırmak mümkün değildir. Ayrıca bir
itirafta bulunmak istiyorum. Beynime kazınmış olan bir tasavvufi hikaye var:
Tapduk’un Yunus’u tekkeden kovma olayı. M.Tatcı Hocama karşı bende hep hassas
davrandım. Çünkü odasından kovulacaksam daha büyük bir sebep veya soru için
olmalıydı. O en büyük soruyu hep oluşturmaya çalıştım. Bunu yaptıkça da birçok
soru değerini kaybetti.
Bu kendi kendini
eğitim üslubunu bana öğreten yüce insan M.Tatcı’ya teşekkür ederim.
1.
Vücut
ve organlar
2.
Toplumsal
statü ve Meslekler
3.
Toplumsal
Roller
4.
Madenler
ve Maddeler
5.
Tarihi
ve Dini Kişiler
6.
Dini
Hikayeler
7.
Eşya-Alet-Nesne
8.
Sayılar
9.
Zaman
ve Belirli Günler
10.
Çok
Kullanılan Bazı Kelimeler
11.
Yemekler
ve Tatlılar
12.
Ses
Taklitleri
13.
Giyim
ve Giyecekler
14.
Müzik
Aletleri
|
KAZ:
“Kazı koydum ocağa” Uçtu gitti bir buçağa “Ne kazan kaldı ne kepçe” “Ahd ile vefa güdelüm” Kaldurup postu gidelüm Tüm bu yaptıkları elbet eğitimciyi de kızdıracaktır.
Eğitim araç-gereçlerini işlevsizleştiren kaz, onu bıktıracaktır: “Kaz kandırmış başın bakar” “Kaz değilmiş be bu azmış” Eğitim
kazanında pişirilmeye çalışırken ya boynunu uzatır ya kaçar. Bu haliyle
eğitilmek istemeyen ve okuldan kaçan öğrencileri anımsatır. Ama kazın terbiyesi bum kadar çabuk olup bitecek
birşey değildir. Eti çabuk pişmeyince, nefsin terbiyesi uzadıkça uzuyor:
“Kırk gün oldu kaynaduram kaynamaz”
70-10
70-3
70-2
70-4
76-10
“Bir öküz boğazladum
kakuldum sere kodum”
Öküz ıssı geldi eydür boğazladun kazumu
12-7
Anne karnında sperm hücresi
balık şeklindedir, daha doğmamıştır. Doğması demek (Denizi fark etmesi
için) denizden çıkması demektir. Bu iş için bir mutasavvufimız oltayı
kullanmış:
Balık suda
yaşar ama suda yaşadığını bilmez.
BALIK:
59-9
16-5
66-6
“Bahr-i muhite varup bir kerre çağrıştılar”
Andaki balıkları korkudup ürkütmeğe
67-6
|
|
edilmiş nefsi temsil ederler.
12-4
“Avrat oldu bize vezir” Bizi etti köye kizir Gahi tuz ister gahi
bezir İnek edip sağa yazdı
Bu hayvanlar şathiyelerde bazen iştahı kabartıcı
tasvirlerle anlatılır. Bu ziyafetlerde: “Bin koyunun yahnisi bin dahi çepiç keçi”
5-6
Elli bin püryan kuzu altmış bin oğlağ ile
12-5
Bu hayvanların içinde koyunun ayrı bir yeri vardır. Koyun cana yakın olup birlikte yaşanabilir
cinstendir. Koyun, munislik makamı olup kurban edilmeye en yakın
hayvandır. Bazen yırtıcı hayvanların terbiye edildikten sonra koyuna
benzetildiği görülür.
“A ç kurt gibi yavuz iken koyun gibi yavaş oldu”
52-8
TAVUK-HOROZ: Tavuk ve horoz kümes
hayvanıdır. Bunların bilinen
12-7
imajları
şathiyelere de yansımıştır. Elimize geçen metinlerde cinsel
17
ilişkinin sembolü olarak geçerler.
Sexten başka bir şey
düşünmeyen horozun tasviri, çoğu kez şehvet uğruna didinen, bunun için
türlü hallere giren, azarlandığında unutmayan ve bunu huy edinen insanları
çağrıştırır.
“On dokuz pencereden nefs
ayagun çeke gör”
Horüslanup ötersen utan bugün yarın var
60-8
Tavuk baştan her şeyi
kabullenmiş, varlık gösteremeyen bir hayvandır. Halbuki varlığın kanıtı
tepki ve dirençtir. Oysa tavuk az sonra ya
horozun ya tilkinin saldırısına uğrayacaktır. Adeta yiyilmek için
yaratılmıştır:
“Tavuğa dönmüş tilki”
20-3
Yırtıcı
olan bu hayvanın açken yavrusunu bile yiyebileceği bilinmektedir. Aç kurdun
hali nefsini terbiye etmemiş kişiler için teşbih unsuru olur. Zira hep
istenen ve amaçları için teşbih unsuru olur. Zira hep isteyen ve hep
tüketen bunu yaptıkça da içindeki kurdu daha da canavarlaştıran kişiler
asla doymazlar ve amaçları için her şeyi yaparlar. İnsanlararası kıskançlık
sıfatı kurda denk düşmektedir. Ama bu kötümser karakter hep hep devam
etmeyebilir, insan kendini dönüştürebilir:
KURT:
“Aç kurt gibi yavuz iken
koyun gibi yavaş aldı”
20-3
|
|
|
“Alemde bir candan
korkulmaz iken” Pençenden kimse
kurtulmaz iken Arslana kaplana
yırtılmaz iken Dedirtdin tilkiye “pes” kara bahtım
20-2
Görüldüğü gibi bir gün nefs dönüşür, içindeki tilkiye
de pes dedirtirsin. Vurgulanması gereken husus cahilken insanın daha
kararlı olduğudur. Hedefin iyiliği veya kötülüğünü düşünmeksizin hareket
ederken şimdi daha hassastır. Yırtıcılığından eser kalmamış tır. Daha önce
adeta bir zalimdi çünkü büyük cahilliktir.
Şekle önem veren insan tipini sembolize eder. Bir
çeşit elbise giyince o işten veya mekanda kendini sorumlu hisseder,
yönetici kesilir. Felaket şurada ki onu giyinişteki öneme sürükleyen diğer
insanların buna verdiği önemdir:
KURBAĞA:
“Kurbağa yeşil geymiş eydür
menem emiri”
53-2
Kısa ayaklı olduğundan dolayı feyze (suya) talip olsa
da içinden geçemez. Bu yönüyle bir zahidi anımsatır.
KERTENKELE:
16-5